Bir ilişki veya durum sonucunda bir şahıs yahut tüzel kişiden alınması lazım gelen ancak alınamamış para, emtia veya diğer her türlü alacağın tahsili amacıyla açılan dava, alacak davasıdır.
Her ne kadar Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 119’da bir dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlar arasında “açık bir şekilde talep sonucu” (HMK 119-1/ğ) yer alsa da bazı durumlarda davanın açılış tarihinde, talep edilecek miktarı bilebilmek mümkün olmayabilir. Örneğin işçi tarafından işverene açılan davalarda talep sonucu, tüm delillerin toplanmasının akabinde bilirkişi incelemesi marifetiyle hesaplanmalıdır. Bir trafik kazası sonrası açılacak tazminat davasında hasarın yahut değer kaybının hesaplanması mümkün olmayabilir.
Davacı, talep edeceği alacak miktarını tam olarak belirleyemediği halde miktarı yüksek tutarsa, talebinin bir kısmının reddedilmesi durumunda reddedilen kısım için yüksek yargılama giderlerine mahkûm olabilir.
Bu durumlarda kanun belirsiz alacak davası açma imkânı vererek, dava dilekçesinde açık bir şekilde talep sonucunu belirtme zorunluluğunun bir istisnasını getirmiştir.
Belirsiz alacak davası
MADDE 107– (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir.
Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.
Belirsiz Alacak Davası Açabilmesinin Şartları
Öncelikle belirsiz alacak davasında talep konusunun para alacağı olması gerekmektedir.
“Belirsiz alacak davası, sadece para alacakları için söz konusu olur. Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak davası açılamaz.” (YHGK E. 2014/439 K. 2016/207 T. 2.3.2016)
Belirsiz alacak davasının açılma şartlarından bir diğeri alacaklının, davayı açtığı tarihte talep konusu alacağın miktarını tam ve kesin olarak belirleyemeyecek olmasıdır.
“Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.” Yargıtay 22. H.D., 16.06.2014, 2013/15167 E., 2014/17279 K.
Her davada aranan dava şartlarından biri de dava açmakta hukukî yararın bulunmasıdır (HMK m.114, 1/h) Bununla birlikte (miktarın belirtilmeyen kısmının saklı kalacağını belirterek) dava dilekçesinin geçici talep sonucu olarak asgari bir değer göstermek de gerekecektir.
Belirsiz alacak davası sürerken alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak tespit edilmesi mümkün olduğunda davacının talep sonucunu, iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına tabi olmadan artırabileceği hüküm altına alınmıştır. (HMK 107/2) Davacı belirsiz alacak davası açtığını dilekçesinde açıkça bildirmek zorundadır.
“Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmamaktadır. Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/485 E. , 2021/971 K.)
Dava dilekçesinde belirli olmayan tek unsur talep sonucu olup bunun dışındaki unsurlar belirli olmalıdır. Davacının dayandığı hukuki vakıalar her halükârda bildirilmiş olmalıdır.
“Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması halinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.” (YHGK E. 2014/439 K. 2016/207 T. 2.3.2016)
2020 yılında 7251 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle belirsiz alacak için kısmi dava açılabilen durumlarda tespit davası da açılabileceğine yönelik hüküm (HMK m. 107/III) yürürlükten kaldırılarak belirsiz alacak davasının yalnızca eda davası olarak açılabileceği belirlenmiştir.
Davacı talep sonucunun artırımını tahkikat aşamasının sonuna kadar talep edilebilecektir.
“3- Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hale geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her halde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur.” (YARGITAY 3. HD, E. 2019/5988, K. 2020/1845, T. 2.3.2020)
HMK m. 107/2’ye göre belirsiz alacak davası kapsamında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilecektir. Bu durumda bakiye harcı yatırması gerekecektir:
“Davacı, belirsiz alacak davasında, alacak miktarı belirlendiğinde talebini netleştirerek iddiayı genişletme yasağına tâbi olmadan ve ıslaha gerek olmadan asıl talebini artırabilir. Fakat bu durumda dahi bakiye harcı yatırması gerekir.” Yargıtay 9. HD., E. 2014/25790 K. 2014/25766 T. 09.09.2014
Belirsiz alacak davasında ilk talep arttırım dilekçesi ile arttırım yapıldıktan sonra verilen ikinci talep arttırım dilekçesi dikkate alınmayacaktır.
“Belirsiz alacak davasında yapılan yargılama sırasında alacağın miktarının tam olarak belirlenmesi ile davacı talebini iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın artırabilecektir. Alacağın belirli hale gelmesi sonrasında ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilirse davacının bundan sonraki yeni artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü böylesi bir durumda alacağın belirsizliği değil davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.” (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/7981 E. , 2021/9679 K.)
Talep sonucunun hangi durumlarda belirlenemez olduğu konusunda kanun koyucunun ve Yargıtay Kararlarının net bir ayrımı bulunmadığından konu Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’na gitmiştir ve “her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği”ne hükmedilmiştir.
“İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sonucunda, işçilik alacaklarının çok değişik tür ve nitelikte uyuşmazlık olarak mahkemeler önüne gelebileceği, aynı tür ve nitelikteki işçilik alacaklarında dahi her defasında alacağın belirli veya belirsiz olmasından söz edilmesinin mümkün olmadığı, her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği, alacağın türü itibariyle bir alacağın belirli veya belirsiz alacak olduğundan söz edilemeyeceği, bu hususta yapılacak içtihadı birleştirmenin, içtihadı birleştirme kararlarının soyut, genel ve her defasında geçerli normatif yapısıyla bağdaşmadığı gerekçeleriyle içtihadı birleştirmeye gerek olmadığına, 15.12.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verilmiştir.” (YİBBGK., E. 2016/6 K. 2017/5 T. 15.12.2017)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 15.11.2013 tarihli bir kararında, davacının keşide ettiği ihtarnamede talebini açık bir şekilde belirttiğinden belirsiz alacak davası açma koşullarının oluşmadığına hükmetmiştir.
“Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 109/2. ve 107 maddesine göre davacının açıkça talep konusu uyuşmazlığın miktarını kendisi tarafından keşide edilen ihtarname ile, 45.000,00 TL olduğunu belirlemiş olmasına rağmen, bu bedelin yalnızca fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL’si tutarında kısmi dava açmış olduğundan, uyuşmazlık konusunun davacı tarafça açıkça belirlenmiş olması nedeni ile, kısmi dava açmakta hukuksal yararı bulunmadığı gibi, yine davanın konusu ve davacının açık talebi karşısında, ortada belirsiz alacak davasının koşullarının da bulunmadığı gerekçesiyle HMK’nın 114/h maddesi uyarınca, davanın hukuksal yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.” Yargıtay 11. HD., 15.11.2013, 2012/19128 E., 2013/20655 K.
Daha sonra, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 18.06.2015 tarihli bir kararında:
“Davadan önce davalılara gönderilen ihtarnamelerde bedelin belirtilmiş olmasının davanın belirli bir alacak davası olduğu anlamına gelmeyeceğine ve davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğunun” kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. (Yargıtay 11. HD., E. 2014/9966, K. 2015/8462, T. 18.06.2015)
Bununla birlikte, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 10.04.2018 tarihli bir kararında:
“Davacının ihtarnamede belirttiği açık ve kesin beyanlarının kendisini bağlayacağına ve davacı alacağının buna göre hüküm altına alınması gerektiği”ne hükmetmiştir. (Yargıtay 9. H.D., 10.04.2018, 2015/24623 E., 2018/8335 K.)
Yargıtay’ın belirsiz alacak davalarına ilişkin son uygulamaları:
“Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti ve ücret alacakları işçi tarafından bilinmekle kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilmez. Ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların (ayni olarak sağlanan yemek yardımı gibi) miktarının belirlenmesi işveren tarafından sunulacak belgelere göre belirlenecek ise, kıdem ve ihbar tazminatı belirsiz alacak davasına konu edilebilir” (Yargıtay 9. HD., E. 2017/18480 K. 2020/15813 T. 11.11.2020)
“Davacı, çalışma süresi ve ücretini bilmektedir. Bu sebeple dava konusu performans primi ve ikramiye alacaklarının miktarını belirleyebilme imkanına sahip olup, anılan alacak kalemleri yönünden belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından mahkemece bu yönde yapılan tespit ve bu alacak kalemleri ile ilgili olarak verilen usulden ret kararında isabetsizlik bulunmamaktadır.
Ancak davacı fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacaklarının ödenmediğini belirterek anılan isteklerin de hüküm altına alınmasını istemiştir. Yukarıda açıklanan ilke doğrultusunda şahit anlatımlarına dayanılarak hesaplanacak fazla mesai ve genel tatil ücreti alacaklarından yapılacak takdiri indirim oranı baştan belirlenebilir olmadığından, bu alacaklar belirsiz kabul edilmelidir. Bu sebeple fazla çalışma ve genel tatil ücreti bakımında belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunduğu kabul edilerek işin esasına girilip oluşacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın tümü ile hukuki yarar yokluğundan reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” (YHGK., E. 2016/43 K. 2019/882 T. 17.9.2019)
Değinilmesi gereken bir diğer konu da belirsiz alacak davasının zamanaşımına olan etkisidir.
Zamanaşımı bir alacağın kanunla ön görülmüş sürede talep edilmemesi halinde talep edilebilirliğinin son bulmasıdır. Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı müddetçe her alacak on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
Kural olarak alacağa ilişkin dava açılması halinde zamanaşımı kesilecektir:
“Türk Borçlar Kanunu – Madde 154
Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.
İcra takibinde bulunulması zamanaşımını kesen sebepler arasında yer almaktadır. Takibin yapıldığı tarihte işlemekte olan zamanaşımı süresi kesilmiştir.”
Belirsiz alacak davasının bir başka özelliği de davanın açıldığı tarihte yalnızca geçici talep miktarı için değil, alacağın tamamı için zamanaşımının kesilmesidir.
“27. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır” YHGK., E. 2020/1 K. 2021/931 T. 6.7.2021
Kısmi Dava
Aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacak veya hakkın yalnızca bir bölümünün talep edildiği dava türüdür. Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 109’da düzenlenmektedir.
“MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.”
Açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmemekte, dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğunun ve şimdilik bu kadarını dava ettiğinin anlaşılması yeterli kabul edilmektedir. Özellikle “fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarının dava edildiği” belirtilerek açılan dava, kısmi dava niteliğindedir.
“Kısmi dava, aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın tamamının değil de, belirli bir kısmının talep edilerek açıldığı davalardır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya ”kısmi dava” denir.
Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve E:2003/4-260, K:271 sayılı kararı; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.320; Kuru/Arslan/Yılmaz:Medeni Usul Hukuku, 22.Bası, s.286).” YHGK., E. 2016/1082 K. 2018/1719 T. 15.11.2018)
Davacı, talep ettiği miktar haricindeki kısmı talep edebilmesi için kısmi ıslah yolu ile talebini artırması veya ek dava açması gerekir. Bu davada da amaç belirsiz alacak davasındaki gibi yüksek yargılama giderlerine mahkûm olmamaktır.
Kısmi dava açılma şartlarının bulunduğu durumlarda, yargılama giderlerinden tasarruf etme amacıyla kısmi dava açmasında korunmaya değer bir hukuksal yararının olduğu kabul edilmekle birlikte, bir alacağın keyfi olarak küçük parçalara bölünerek her parça için ayrı ayrı dava açılmasında korunmaya değer bir hukuksal yararın bulunmadığına hükmedilmiştir.
“Kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasında korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararı vardır. Buna karşılık, bir alacağın (keyfen) küçük parçalara bölünerek, her parça (bölüm) için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar yoktur.
Davacının, alacağının küçük parçalara bölerek her parça için ayrı kısmi dava açmasında korunmaya değer bir hukuki yararı olmadığı gibi, böyle bir davranışı hakkın kötüye kullanılması olarak da nitelendirilebilir (TMK.m.2). Bu nedenle, bu şekildeki kısmi davaların, esasına girilmeden, caiz (mesmu) olmadıklarından dolayı reddi gerekir (Prof. Dr. B.Kuru Medeni Usul Hukuku 23.Baskı Ank. 2012, sh.277-278).” (Yargıtay 3. HD., E. 2013/8522 K. 2013/10252 T. 17.06.2013)
Kısmi dava açılması durumunda yalnızca dava konusu alacak için, davanın açıldığı tarihten itibaren zamanaşımını kesilir. Dava dışı tutulan alacak bakımından zamanaşımı işlemeye devam eder. Dava dışı tutulan alacak bakımından zamanaşımı, ek davanın açıldığı ya da kısmi ıslah isteminde bulunulduğu andan itibaren kesilir.
“Sonuç olarak; kısmi dava açılması durumunda da alacağın sadece bir kısmı dava konusu edildiğinden dava konusu edilmeyen sonradan ayrı bir davayla veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dâhil edilmesi mümkün olan kısım bakımından zamanaşımı işlemeye devam edecektir. Bu nedenle kısmi dava açan davacı, bakiye alacağı için daha sonra ıslah yoluna başvurmak istediğinde, zamanaşımı def’iyle karşılaşmak istemiyorsa ıslah yoluyla arttırmak istediği bakiye talebinin zamanaşımına uğramış olup olmadığını dikkate almalıdır. Aksi takdirde davalı zamanaşımı def’inde bulunarak alacaklının talebini sonuçsuz bırakabilecektir (Pekcanıtez, s.1009-1016).
Somut olayda, davacı vekilinin dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek tahsilini talep ettiği ve yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuna göre ıslah dilekçesi vererek alacak miktarını arttırdığı eldeki davanın kısmi dava olduğu konusunda mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Bu durumda, davacı tarafından kısmi dava olarak açılan ve ıslah dilekçesi ile alacak miktarları arttırılarak taleplerini kısmen ıslah ettiği davasında dava dilekçesi ile talep edilen kısım yönünden dava tarihi; ıslah dilekçesi ile talep edilen miktarlar yönünden ise ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının kesintiye uğraması söz konusu olacaktır. Öyleyse, davalı vekilinin ıslah dilekçesine karşı süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin mahkeme tarafından dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2757 E., 2021/545 K.)
Kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur. İkinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
“Eş söyleyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması halinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki, bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
Kısacası; ikinci davaya bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hale gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda, mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup, mahkemeler ve Yargıtay’ca doğrudan doğruya (res’en) göz önünde tutulmalıdır.” (YHGK., E. 2007/126 K. 2007/210 T. 18.04.2007)
Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Dava Karşılaştırması
Genel dava şartı olan “dava açmada hukuki yarar bulunması şartı” varlığı her iki davada da aranacaktır.
Belirsiz alacak davasında talep miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün değilken kısmi davada davacının talep edeceği alacak miktarı belirlidir veya belirlenebilir niteliktedir.
Belirsiz alacak davası ile kısmi dava arasındaki en net fark; kısmi davada dava değeri, davanın açıldığı sırada belirli ve bilinmekte iken, belirsiz alacak davasında davacının dava açtığı sırada gösterdiği değer geçici bir talep miktarı olup, bununla birlikte hükmün yargılama sırasında tespit edilecek alacağın tamamını kapsaması istenmektedir.
Belirsiz alacak davasında davacı talep miktarı belirlenebilir olduktan sonra hakimden süre isteyip, davanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın yani ıslah yoluna gitmeden yahut davalının rızasını almadan talep sonucunu artırabilir ancak kısmi davada davacı, talep ettiği miktarı değiştirmek istediğinde eğer karşı tarafın buna ilişkin muvafakati bulunmazsa alacağını artırabilmek için daha önce bu davada ıslah yoluna başvurmamış olması şartıyla alacağın kalan kısmını yalnızca ıslahla dava konusu edebilecektir.
Belirsiz alacak davasında zamanaşımı, yalnızca dava dilekçesinde belirtilen geçici talep miktarı için değil tüm alacak yönünden kesilecektir. Buna karşılık kısmi dava açılması durumunda yalnızca davanın konusu edilen alacak miktarı için zamanaşımı kesilecektir.
Belirsiz alacak davasında tüm alacak için faiz, davanın açıldığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Kısmi davada ise dava dilekçesinde belirtilen talep miktarı için faiz başlangıç tarihi davanın açıldığı tarihtir. Islah ile artırılacak kısım için faizin başlangıç tarihi ıslah tarihi olacaktır.
Kimi durumlarda bu iki dava türünün birbirine karıştığı görülmektedir. Bu durumlarla ilgili Yargıtay’ın birtakım kıstaslara göre kararları bulunmaktadır.
Örneğin Yargıtay 7.7.2021 tarihli bir kararında belirsiz alacak davasının, beyan yoluyla kısmi davaya çevrilemeyeceği, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan davanın belirsiz alacak davası olduğunun açıkça dilekçede belirtilmediğinde, o davanın kısmi dava sayıldığına dair hüküm kurmuştur.
“Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz.,.., H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, … 2017, s.1000).
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., sayılı kararında da benimsenmiştir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde beyanda bulunarak 1.000TL ihbar tazminatı, 1.000TL kıdem tazminatı, 100TL fazla çalışma ücreti, 100TL yıllık izin ücreti ve 100TL ulusal … ve genel tatil ücreti talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir. Her ne kadar 30.10.2014 tarihli duruşmada davacı vekili “davamız belirsiz alacak davasıdır” şeklinde beyanda bulunmuş ise de; davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır. Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı sabittir.” (YHGK., E. 2021/485 K. 2021/971 T. 7.7.2021)
Dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı; yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir.
“Bu durumda dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek alacak tutarı konumunda olup kısmi davanın koşulları yoksa davacının tam eda davası açtığı kabul edilmelidir. Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmî davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK’nın 119. maddesinin 2. fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması hâlinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir.
Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı; yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise, dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise, bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır.” YHGK., E. 2019/853 K. 2020/907 T. 17.11.2020
Bununla birlikte Yargıtay, kısmi davada fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadıysa, ıslah yoluyla talepte bulunulamayacağına, ek dava açılması gerektiğine dair de karar vermiştir.
“Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili HUMK’nın yürürlükte olduğu 19.07.2006 tarihinde fazlaya dair haklarını saklı tutmadan eldeki davayı açmış, HMK’nın yürürlükte olduğu 26.09.2013 tarihli duruşmada ıslah talebinde bulunmuştur.
Davacı taraf davaya konu yapmadığı ve saklı tutmadığı kısımdan zımnen vazgeçmiş sayılacağından ıslah ile maddi tazminat miktarının arttırılması mümkün olmadığı gibi; dava açılması tamamlanmış bir işlem olduğundan, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmaksızın açılan eldeki davada HMK’nın 109/3. maddesinin de uygulama olanağının bulunduğundan da söz edilemez. Zira, HMK’nın 448. maddesi tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla usul hükümlerinin derhal uygulanacağından bahsetmekte olup; somut olayda tamamlanmış bir işlem bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mülga 1086 sayılı HUMK döneminde açılan davada ıslahla dava konusunun artırıldığı, ıslahın iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnalarından olduğu ve taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesi olarak tanımlandığı, ıslah ile tarafların dava sebebini, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebileceği, usulüne uygun olarak açılmış bir davanın bulunması şartı ile davanın tamamen veya kısmen ıslahının mümkün olduğu, davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü istemin yeni bir dava niteliğinde olmayıp, dava dilekçesindeki istek sonucunun artırılması niteliğini taşıdığı, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren HMK’nın 177/1. maddesinde ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğinin açıkça düzenlendiği, kısmi dava açan davacının dava sırasında alacağın geri kalan kısmını talep etmek isterse, bunu ancak ıslah yoluyla yapabileceği belirtilerek direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.”
Sonuç:
Her ne kadar bu iki davanın ayırt edilmesi konusunda uygulamada kimi zaman zorluklar çıkmaktaysa da iki davanın da kendilerine özgü koşulları bulunmakta olup meydana getirdikleri sonuçlar farklılık arz etmektedir. Örneğin iki dava türünde de ilk etapta asıl alacağın bir kısmı dava edilmektedir ancak talep artırımı usulüne ilişkin önemli farklılıklar bulunmaktadır. İki dava türünün de açılmasının ilk koşulu hukuki yararın bulunmasıyken iki dava için zamanaşımının alacağın farklı kısımları için kesilmesi söz konusudur.

